15 Şubat 2016 Pazartesi

Kalfa ile Kıralıça * İlhami Algör

     - "meğer ki mutluluk varılan yerde değil yolda imiş."


     - İnsan "bulunduğu" yere nasıl "döner" kalfa?
     - Hatıralara dalmış sonra bulunduğu an'a uyanmış kıralıçam.
     - Hakikaten serbestmiş eseriniz.
     - Benim değil kıralıçam.
     - Yolda mı buldunuz?
     - Bu bir sır kıralıçam.
     - Peki.


     - "Bütün sevdiklerim beni yanlış tanıdı. Bitmeyen işler yüzünden. Ben böyle olsun istemezdim."


     
- "Yorgunuz Beyim," dediler savaş beyleri, "asker, 'kim bilir bu gidişin, dönüşü olacak mı?' diye soruyor."


     
- "Geri dönelim," dedi farklı gelecek tasavvurları olan bir general, "dönelim, sac'da oruk yeriz Antakya'da."
     "Dönemeyiz," dedi Bey, "yeni bir dünya yaratmaya karar verdim."
     "Biz eskisinden memnunuz," dediler dönmek isteyenler homurdanarak.
     Homurtuları duıymazdan geldi Bey. Atından indi.
     Ufku gören bir tepeye çıktı. Elleri kıçında, boynunu omzu üzerine devirip ufka bakarken mırıldandı: "Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak."


     
- Son zamanlarda su kaynatmış, balataları sıyırmış, eli kalem tutar, ne görse çizer biri vardı. Zararsızdı. Fakat günün gereklerine de faydasızdı. Kafasına göre olur olmaz, hayata zorlasan uymaz işler yapardı.


     - Çizimleri, Zakias adında, bülbül sesli bir şarkıcı gördü ve "Ay!" dedi, "Bunu bana sat!"
     "Ne vereceksin?" dedi Tarsuslu.
     "Her şeyimi al," dedi Zakias, "ömrüm senin olsun."


     
- Savaş beyleri, "Acaba baktığı yönde gördüğü bir şey mi var?" diye ellerini siper edip ufka baktılar. Görünürde bir şey yoktu. "Bir görünmeze mi bakıyor?" diye düşündüler. Görünmeze kafa yormaktansa gördüklerine ad koydular,"Heyvah!" dediler hep bir ağızdan; belli ki Bey yine kilitli kalacaktı. Çekilip Bey'i ve kilidini tepenin ucunda pelerinine bürünmüş, dünyanın öte ucuna bükülmüş bakar halde bıraktılar.


     - Kalfa efendi?
     - Kıralıçam?
     - Nedir alıp veremediğiniz bu Bey ile?
     - Aldığı abdest ile ürküttüğü kurbaa oranı üzerine çalışıyorum kıralıçam.
     - Abdest ile kurbaa mukayese götürür mü kalfa?
     - Ben kurbaa yanlısıyım kıralıçam.


     -Broşür bahsine dönseniz kalfa.
     - Ne broşürü kıralıçam?
     - "Anlamı derinde kadınlar" broşürü.
     - Dönemem kıralıçam.
     - Bencil ve sığsınız.
     - Genetik nedenlerim var kıralıçam.
     - Sizin durumunuz daha ağır.


     -İlgisiz birine benziyor.
     - Acil bir meseleye çare bulmakla meşgulmüş kıralıçam.


     - Kuşlar, "Haydi Abbas," dediler, "vakit tamam."

     - Mutluluğun kökü acıdır.


     - "Bir iç sesim var, fakat benim değil, sadece bende tecelli ediyor."

     - Neden "hele hele?" Onların şeyi boncuklu mu? Neciyseler?
     - Magular kıralıçam, .......ler
     - Ne olursa olsun, yani diğerlerinden fazlaları ne?
     - Haklısınız kıralıçam.
     - Kafanıza göre abartıyorsunuz.
     - Öyle yapıyoruz kıralıçam.
     - Yapmayın.


     -"Gülüm," dedi Çandra ata, "kader mi buluşturdu bizi?"
     Atın hoşuna gitti Çandra'nın dilleri. "Ne tarafa gidelim?" dedi.
     "Canın ne tarafa isterse," dedi Çandra.
     Bastı binek taşına, zıpladı atın sırtına, "Deh gülüm," dedi. At, başına buyruk, coşkusu taşkın, bir nevi dengesiz bir at idi. Zaten o yüzden ahırda yalavuz kalmış idi. Çandra, "Canın ne tarafa isterse," deyince, "sen misin öyle diyen," bokunu çıkarıp dere tepe düz gitti.


     - Sen kimseyi sevemezsin, sevmeyeceksin.
     Rüzgarların önünde kuru bir yaprak gibi sürükleneceksin.


     - "Yazık," dedi Bey "cihane bir daha gelmez böyle bir civan."

     - Bir "belki"ye güvenerek "hiç" önünde ömür boyu beklemenin kaderden ağır olduğunu, bir kaderin içinde başka kaderlerin de olabileceğini, belki "kader" denilen şeyin zaten bu kıvraklık hali olduğunu düşündü.
     "Ne yapabilirim?" dedi Çandra ayışığına, "Bunu kabul etmek dışında ne yapabilirim?" "Reddedebilirsin," dedi ayışığı. "Hayır," dedi Çandra, "ömrümün tek hayali, reddedemem."
     "Taşıyabilecek misin?" dedi ayışığı. "Her iki halde de yoksunum zaten," dedi Çandra. "Hayatın kayacak," dedi ayışığı, "bence takılma."
     "Abartmayalım," dedi Çandra. "Abartan sensin," dedi ayışığı.
     "Bu hadiseyi sır kılıyorum ve bir tüy olarak saçlarımın arasında taşımak istiyorum," dedi Çandra.


     -Akışta değişiklik seziyorum kalfa, araya parça mı aldınız?
     - Orcinali bu kıralıçam.
     - O halde kendinden desenli...
     - Denilebilir kıralıçam.
     - Bir adı var mı bu desenin?
     - "Amaçsızakan" derler kıralıçam.


     - Tenlerine yapışan, kendilerini koruyamadıkları, orada bulunmayı reddettikleri için alışma yollarını da tıkadıkları bir iklimde ruhlarını tüketiyor, her an her şeyi, her zamankinden çok daha fazla özlüyorlardı.


     - "Kesmek kolay," dedi Çinçinbağlı bir kurbaa, "sıkıyorsa yeniden bağla."


     
- Sürekli bir şeyler eksik duygusu ile yaşamış, o duygu neyin nesi ise tamam etmek için dünyanın iki yakasını bir araya getirmek gerektiğine inanmıştı.


     - Nedir bu, Hind fakirinden Cuma namazına geçiş?
     - Aynı anda birden fazla yerde bulunmak arzusu kıralıçam.
     - Zorunuz ne?
     - Huyum bozuk kıralıçam.


     - 'Daha daha' takıntısı. Sürekli başka yerde olma isteği. O 'başka' yere varınca, orayı da aldığı için, bu kez yeni bir 'başka' aramak zorundalığı. Kendisinin olmayan şeyleri kendisinin kılma hastalığı...


     - Tarih ve kudsiyet, bir öpücüğe mani midir kıralıçam?
     - Bilmem. Her boku bilen sizsiniz.
     - !
     - N'oldu kalfa? Nedir bu prenzezini arayan kurbaa bakışı?


     -  Maşallah kalfa, derin daldınız. Kim bilir nerelerden geçip nerelere vardınız? Evvel yakın idiniz, ırak oldunuz. Eh! Artık bana müsaade.
     - Gidiyor musunuz kıralıçam?
     - Vakit geldi kalfa.
     - Ne vakti kıralıçam.
     - Gitmek vakti kalfa.
     - Gitmeseniz o vakit gelmese.
     - Gitmesem? Gelmese o vakit?
     - Siz söyleyince farklı oluyor kıralıçam.
     - Sağlıcakla kalın kalfa.


     - Kırmızımsı kıvamlı kadın, kalkar avlunun diğer kapısına yürür ve hatta çıkar gider. Kuşlar, "Haydi Abbas," derler "kim tutar seni?"


     
- "Kimse yok," dedi Albay, "hep yalnızız."
     "Ben yalnızken de kalabalığımdır," dedi Bey.


     - "Kim bilir bu gidişin, dönüşü olacak mı?"


     
- "Sen misin Müzeyyen?" der penceresi bahçeye açık odadan bir kadın sesi.
     "Benim."
     "Neredeydin kız sürtük?"
     "Hava aldım geldim abla."





     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder